TÜRKİYE’DE MİLLETLER SORUNU HAKKINDA

  1. ECDAD MESELESİ
    1.1 Ecdat nedir?
    Bilgi sayarlar sayesinde, kimya ve biyoljide elde edilen gelişmeler ‘DNA’ lerin incelenmesini ve ırk olarak ecdatlarımızın tespitini kolaylaştırmıştır. Şimdi tüm insanların ecdadının Afrikanın ortalarında ve doğu yakasında yaşamış olan bir siyah kadın olduğu kayıt altına alınmmıştır.
    Yani dünyadaki tüm insanların ecdadı bu büyük annemizdir. Birileri bizim Türk Ecdadımız Yemen’lere kadar gitti dediği içim biz de ecdadımızın tespitinde maymunlara ve bakterilere kadar gidebilirdik ama gereksiz iş olurdu. Önemli olan hepimizin Afrikalı siyah bir büyük anneden geldiğimizdir. Ecdadımız işte böyledir!
    İyi ama açıktır ki farklılaşma süreci üzerinden insanlar farklılaşmışlardır. İlk büyükanneye kadar geri gitmezsek bu farklılaşma üzerinden mesela tüm Türk soyalarının 40 bin sene öncesinde Orta Asya’da ki bir ırktan gelmekte olduğunu gene ‘DNA’ler üzereinden tespit edebiliriz-edilmiştir. Dünyadaki tüm farklı ırkların bu siyah büyük anneden ne zaman ayrıştığı ve nerelerde ayrıştığı ana hattıyla tespit edilmiş durumdadır.
    Bu ‘DNA’ yokmu bu ‘DNA’. Irk olarak her bir bireyin hangi ırktan kaynaklandığını vede hangi ırkların karışımından oluştuğunu ortaya çıkarabilmektedir. Mesela İngilterede Yahudi bir sunucu Irkçılığın ne kadar saçma bir şey olduğunu da ispatlayan şöyle bir program yaptı. İngiltere’nin dört bir tarafından bireylerin agızlarından pamukla parçalar aldı ve DNA lerini tespit etti. Bu bireyler arasında kendisinin ‘yerli İngiliz’ olduğunu iddia eden ve tüm ‘yerli olmayanlara’ karşı ateş püsküren (bu ateş püskürmenin detayına girmeyelim-utanmazlığın da bir sınır var ama bu bayan sınır tanımazlardandı) bayanın soyunun %60 olarak çingene (Romani) soyundan geldiği, İngiliz soyundan gelen ‘DNA’lerinin ise %20’den az olduğu ortaya çıktı. Bu sonuç bu bayanın hiç hoşuna gitmedi ve sunucuya sonucu yayınlayamıyacağı, yayınlarsa onu mahkemeye çekeceği vb sözlerle saldırdı ve gene ‘ateş püskürdü’. Ama malesef, imzayı atmış. Dolayısıyla bizde dinledik ve bolca güldük!
    Dolayısıyla ecdad işinde Irk olarak ecdadların kaynağı tespit edilebilinir. Her bireyinki tespit edilebilinir. Bu arada ecdad eserlerini yapmış olanların ki de tespit edilebilinir. Görelim bakalım ecdad eserlerini hangi ırktan gelenler yapmış vede yaptırmış!
    Veya hangi ırkların karışımı da denilebilinir. Çünkü ırkların ayrışımı olayı sonrası farklılıkların birleşmesi olayı vuku bulur. Irkların ayrışması sonrası karışıma uğramadan yaşayan ırk sayısı oldukça azdır. Mesela Türkiyedeki Türkler ana hattıyla farklı ırkların karışımıyla, bu arada Türk ırkının da karışımıyla oluşmuş bir burjuva milletdir! Orta Asya’da ki saf kan Türk ırkından gelme Türkler Orta Asya da bile zor bulunmaktadır!
    Türkiye’deki Türk ulusu, herkes de gayet iyi bilmektedir ki, pek çok farklı ırkın kaynaşmasından, bu kaynaşmalar sonucu oluşan pek cok ‘DNA’ karışımından oluşurlar. Türkiye’de ki Türkleri burjuva bir ulus olarak oluşturan süreç ana hattıyla Mustafa Kemal Paşa’nın başını çektiği TC’nin kuruluşu döneminde ‘sonuçlanan’ bir süreçtir. Yabancı emperyalistlerin fikirsel olarak aşağıladığı Türk burjuva milliyetçiliği ve Türkiye’deki modern Türk milleti o dönemde oluşturulmuştur. Bu aşağılama, yabancı emperyalistlerin tü kakaladığı, ve böylece milli nihilizmi empoze edip, mevcut Türk burjuva devletini kendi amaçları çerçevesinde kullanmak ve gerektiğinde yok etmek planlarının bir parçası olarak kullanılandığı bir fikir silsilesi ve siyasettir. Malum aynı siyaseti Türk burjuvazisi Kürt ulusuna karşı kullanır. Ezilen Kürtler arasında da Türk ulusunu aşağılama eğilimi kaçınılmaz olarak ortaya çıkar ve vardır. Burjuva uluslar ve burjuva milliyetçiliği caniliğin dik alası olmasaydı hakikaten çok komik olurdu! Ama halimize gülmek değil ağlamak durumundayız!
    Bu meyanda emperyalistlerin Türk ulusunu aşağılamak için kullandığı bir siyaset de dini siyasettir.
    Olayın nasılına bakalım!
    DNA’lerin karışmasına değindik. Anadolu’lu olarak ecdadlarımızı Anadolu’da imparatorluk kurmuş olan Yunanlılara, Farslılara, Romalılara, Bizanslılara, Moğollara kadar uzatabiliriz ama bazılarının nerelerden geldiğini ilan etmeden ele aldığı ecdadlarımızı anlamak için Osmanlı’lara, onların da İmparatorluklarının yıkım devrine kadar geri gitsek yeterlidir.

    1.2 A) Hepimiz Osmanlıyız! İlk başta Osmanlıların bir Türk kavimi olduğu bilinir. Aynı zamanda Osmanlıların imparatorluk kurmasıyla, imparatorluğun merkezi olarak saray ve saray şürekası ele alındığında onların ırk olarak ‘saf kan Türk’ olmadıkları da bilinir. Ama yine de bu saray etrafında şekillenen Osmanlı İmparatorluğu Türk kavimlere, Türk toprak ağalarına ve Türk köylülerinin sağladığı askerlere dayanır. Osmanlı İmparatorluğunun saray merkezinin ırk olarak ‘saf kan Türk’ olmaması burada önemli değildir. Ama şu açıktır ki Türk ırkı olarak ırk olayı önemini Türklerden önce Türk imparatoluğunu kuran Osmanlı Sarayında yitirmiştir!
    Osmanlı İmparatorluğu pek çok ırkın, pek çok aşiret-Kavmin, pek çok ülkenin ve krallığın Osmanlı İmparatorluğu altında bir araya getirilimesiyle oluştu. Avrupa’da kapitalizmin ortaya çıkması -bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu feodal-askeri bir imparatorluktu- bununla bağıntılı olarak o zamanlarda ‘modern’ olan-şimdilerde eskimiş olan- burjuva ulusların oluşması süreci başladı. Bu süreç Osmanlı imparatorluğu içinde de burjuva ulusların oluşması sürecinin başlamasına ve bunların Osmanlı İmparatorluğuna karşı isyanlarına yol açtı. Osmanlı İmparatorluğunun rakipleri onu parçalamak ve onun topraklarını kendi imparatorluklarına katmak için bu milli ayaklanmaları hem kışkırtmış hem de desteklemiştir. Feodal ve burjuva devletler arası ilişkide bu hep böyle olmuştur. Şimdi de böyledir.
    Osmanlı İmparatorluğu bu kopuş eğilimleri ve ayaklanmalarına karşı ‘Hepimiz Osmanlıyız’ ideoljisini ve siyasetini uygulamaya çalışmıştır. Malumdur, bu ideoloji ve bu siyaset sonuç almaya yaramamış, pek çok ulus ve ülke Osmanlı İmparatorluğundan kopmuştur. Bilhassa Avrupa’daki ve Hristiyan uluslar kopmuştur. Osmanlı İmparatorluğunda doğudaki ve ana hattıyla farklı türlerden de olsa çoğunlukla İslam olan uluslar-kavimler-ülkeler kalmıştır.

    1.2.1 Bu dönem modern burjuva ulusların oluşma dönemi olduğu için Osmanlı İmparatorluğuna karşı burujuva ulusal hareketlerin Komunist hareket açısından desteklendiği bir dönemdir. İstisnası var mıdır? Vardır. Avrupa’daki burjuva gelişmenin baş düşmanı konumunda olan Çarlık Slav ulusları kendi feodal imparatorluk amaçlarıyla ve Avrupa’daki burjuva gelişmeye zarar veren bir şekilde Osmanlı İmparatorluğuna-ve diğer rakiplerine- karşı kışkırtmış ve desteklemiştir. Slav ulusların bu çerçevedeki ayaklanmaları Komünist hareket tarafından genel gelişmeye (burjuva ulusal gelişmeye) ters düştükleri için desteklenmemişlerdir!

    1.2.2 Bu dönem aynı zamanda burjuva-feodal çerçevede gelişen hareketlerin bazı özelliklerini de ortaya koymuştur. Nedir o özellikler?
    - ulusal devletlerin kendi ulusal topraklarını genişletmek için kendi aralarındaki savaşımı,
    - her biri ayrı ayrı ele alınmış ulusal devletlerin kendi ezilmiş ulusal azınlıklarına karşı savaşımı,
    - bünyelerinde bir dizi ulusal azınlık barındıran devletlerin kendi içlerinde ulusal çatışmaların kızışması,
    -tüm bu eğilimlerin ‘büyük’ devletler, imparatorluklar tarafından ve komşular tarafından rakiplere karşı ve kendi genişleme amaçları için kullanılması.

    1.2.3 Hali hazırda ortaya çıkan bu özelliklerin kaçınılmaz sonuçları ulusal-dini farklılıklar temelli savaşlar ve katliamlardır. Burjuva-feodal çerçevede ele alınan milli ve dini özgürlükler kavgası ve bu temellere sahip devletlerin kendi çıkarlarını koruma çabaları daha o dönemde ve hali hazırda tüm halklar için savaşlar ve katliamlar anlamına gelmekteydi. Bu gün de öyledir!

    1.2.4 Osmanlı İmparatorluğu hakimiyet unsuru olarak fet ettiği-işgal ettiği topraklara, ve o topraklardaki ulusaların-kavimlerin arasına azınlık konumunda kalan Türk köylüleri-ağalarının kontrolü altında olan- yerleştirmiştir. Uluslar, kavimler Osmanlı İmparatorluğuna karşı ayaklandıklarında o topraklarda Osmanlı yönetiminin bir parçası olarak yaşamakta olan Türk köylüleri tam bir katliama maruz kalmışlardır. Kaçabilenleri Anadoluya veya Anadolu yakınlarındaki Balkan-Trakya topraklarına kaçmışlardır. Bugün eski Osmanlı topraklarında halen orada ve burada yaşayabilen Türk köylerı vardır. Bulgaristan ve Yunanistan da ise oldukça büyük birer azınlık olarak Türkler vardır.

    1.2.5 Bu dönem aynı zamanda Türk ulusu saflarında da ulusal bilincin ortaya çıkması, yani doğu ulusları saflarında ve Çinliler yanında bir ilk olarak geri kalmış uluslar arasında bir burjuva ulusal bilincin oluşması dönemdir. Jön Türk hareketi ve İttihat ve Terakki Fırkası bunu yansıtır.
    Bu hareketin karşılaştığı sorunlardan birisi Osmanlı İmparatorluğunda ortaya çıkması ve Türk ulusunun bu İmparatorluğun topraklarında ve diğer uluslar arasında azınlık olarak dört bir yana yayılmış olması yani toprak bütünlüğüne sahip olamamasıdır. Türklerin çoğunluk oluşturduğu Anadolu bile bir uluslar mozağidir!
    Bu şartlarda Osmanlı imparatorluğunu yaşatmak, yani kendine Türk ulusunu bir imparator ulus olarak oluşturmak ve korumak görevini biçen Jön Türkler - İttahatçılar hepimiz Türküz diyemedikleri için hepimiz Osmanlıyız ile işe başlamışlardır.

    1.3 B) Hepimiz Müslümanız! Hepimiz Osmanlıyız siyaseti istenilen sonucu vermeyip, Osmanlı İmparatorluğu ana hattıyla Müslüman ulusalar saflarında var olan bir İmparatorluğa dönüştüğünde, ve saflarda Hristiyan ulusular da kaldığından-esas olarak Ermeniler ve Rumlar(Yunanlılar)-, bir yandan hepimiz Osmanlıyız siyaseti sürdürülürken, esas ağırlık hepimiz Müslümanız siyasetine dönüştürülmüştür.
    Gel gelelim ve Birinci dünya savaşında halifeliğin Osmanlı İmparatorluğunun elinde olmasına ragmen, bu siyaset de İmparatorluğun korunmasında hiçbir sonuç vermemiştir. İngiliz (ve Fransız) kapitalist- finans oligarşisi emperyalizmi müslüman kavimler ve uluslar saflarında tamamiyle gerici karekterde olan sözde bağımsız sultanlıklar oluşturarak ve onları da kullanarak müslüman kavimlerin ve ulusların yaşadığı toprakaları Osmanlı İmparatorluğundan koparmıştır.
    Bu dönemde en önemli olay Birinci Dünya Savaşıdır ve bu savaşta Jön Türkler- İttahatçılar Alman kapitalist emperyalizmiyle ele ele vererek Osmanlı imparatorluğunu korumaya çalışmışlar ve bu çabanın bir parçası olarak Anadolu topraklarındaki Ermeni halkını Anadoludan sürmüşler ve katletmişlerdir. Bu olayı aşağıda tekrar ele alacağız. Ve bu çaba da sonuç vermemiştir. Osmanlı imparatorluğu tam bir yenilgiye uğramış, onunla birlikte Jön Türk hareketi de tam bir yenilgiye uğramıştır.
    Bu yenilgi sonrası Osmanlı hanedanlığı yabancı emperyalizme (esas olarak İngiliz, ve onunla bağlantılı olarak Fransız ve İtalyan emperyalizmine) tam bir teslimiyet ve Türk devletinin tam bir sömürgeleştirilmesini kabul ve bu sömürge konumunu uygulama siyaseti gütmüştür. Osmanlı hanedanlığı tarafından kabul edilen ve uygulanan Sevr anlaşması bunu yansıtır!

    1.4 C) Hepimiz Türküz Osmanlı İmparatorluğunu bir Türk burjuva imparatorluğu haline dönüştüremeyen ve bir Osmanlı-Türk imparatorluğu olarak koruyamayan Jön Türk hareketi, Birinci dünya savaşı sonrası imparatorluk kurmak siyasetini devam ettirmiştir. Bu sefer hepimiz Türküz siyaseti üzerinden (Turancılık), daha önce Çarlığın baskısı altında olan ve savaş ve Ekim devrimi sonrası Sovyet devriminin bir parçası olarak bağımsızlığına kavuşan ve SSCB içinde yer alarak bu bağımsızlığını koruyan Türki kavimler ve uluslar saflarında bir Türk imparatorluğu kurmak amacıyla Sovyet devrimine karşı açıktan karşı devrimci ve açıktan maceracı savaşlar başlatmıştır. Ve tekrar yenilgiye uğramıştır.

    1.5 Kurtuluş savaşına kadar ki ‘ecdadımızın’ faaliyetleri kısaca böyle bir durum arz etmektedir!

    2. Kemalist Hareket, Kurtuluş Savaşı ve Anadolu’da burjuva Türk Ulusunun oluşumu:
    2.1 Anadoludaki Türk topraklarının işgaline, Türk ulusunun tam bir yıkımına yol açan bu işgale Jön Türk hareketi saflarından gelen ve Türk ticaret burjuvazisinin temsilcisi olan Kemalist hareket karşı çıkmış ve Türk ulusunun işgalcilere karşı kurtuluş savaşını örgütlemiştir.
    Kemalist burjuvazinin Burjuva Türk ulusunu Anadolu’da oluşturması süreci yabancı emperyalistler ve onların işgaline karşı kısıtlı bir anti-emperyalist devrim sürecidir. Kemalist anti-emperyalist devrimin kısıtlı karekteri onun bir köylü-tarım devrimine dönüşmemesinden kaynaklanır-çünkü Türkiye gibi ülkelerde anti-emperyalist devrimlerin gelişmeleri içinde bir köylü-tarım devrimine dönüşmesi gereklidir.
    Kurtuluş Savaşı aynı zamanda ve kaçınılmaz olarak Osmanlı İmparatorluğunun geniş topraklarından göçlerle Anadoluya ulaşan ve orada yoğunlaşan Türk ulusunun (Türk köylülerinin) topraklarını da işgal eden ve onları Sevr Antlaşmasıyla sömürgeleştiren yabancı emperyalistlerin Osmanlı (Türk) işbirlikçilerine, Türk ve azınlıklardan Komprador burjuvalar ile toprak ağalarına, onların temsilcisi Osmanlı Sultanığına karşı da bir savaş, feodal sultanlığı yıkan burjuva cumhuriyetçi bir devrimdir.
    Bu dönemde İngiliz İmparatorluğu tipik yöntemlerinden biri olarak kendi silahlı güçlerinin yanında Yunanistan silahlı güçerini de kullanmak amacıyla Yunan burjuvazisinin büyük Yunanistan emperyalist siyasetini ve Yunanistanın Türk ulusuna ve Anadoluya karşı işgal savaşını teşvik etmiş ve onların Anadoluyu işgalini örgütlemişlerdir. Bu nedenledir ki Kurtuluş savaşının en önemli savaşları esas olarak Yunanistan emperyalizmine karşı bir savaş olarak ortaya çıkmaktadır. Bu işgal Türk ulusuna karşı Yunan ordusu tarafından uygulanan bir yığın katliamlara yol açmıştır.
    Yunanistana karşı yürütülen bu savaş, kaçınılmaz olarak Anadoludaki Yunan azınlığın da savaşta yer almasına, onlar tarafından Türklere yapılan katliamlar yanında Türklerin de onlara karşı katliamlarına ve Yunanistanın yenilgisi ile de bu azınlığın esas olarak Anadolu topraklarından sürülmesine, savaş sonrası Anadolu da kalan kesimlerinin de değiş tokuş anlaşmaları temelinde Anadoluyu terk etmelerine neden olmuştur.
    Ermeni ulusunun Anadolu topraklarında daha Birinci Dünya Savaşı sırasında yok edildiklerini bilmekteyiz. Yunan azınlığın da Kurtuluş savaşı sırasında ve sonrasında Anadolu topraklarından yok edilmesiyle Anadolu da Türklerin çoğunlukta oldukları ve burjuva Türk ulusunun oluşumuna engel olabilecek hemen hemen hiç bir güçlü azınlık kesiminin kalmadığını bir durum ortaya çıkmıştır ve Kemalist Hareket Osmanlıların feodal-Türk imparatorluğu yerine burjuva Türk Cumhuriyetini (Kemalist bir dikdatörlük altında) oluşturmuştur.

    2.2 Burada bir kere daha çok uluslu topraklarda, bu sefer Anadolu’da (Balkanlar ve Kafkaslar gibi) uluslar arası ilişkilerin burjuva-feodal çerçevede ve kapitalist-emperyalizmin devrede olması şartlarında ele alındığında sonucun uluslar arası savaşlar ve katliamlar olduğunu ve hakim gücün azınlık ulusları ana hattıyla yok ettiğini ve ulusal sorunu bu yöntemlerle çözdüğünü ortaya koymuştur. Kapitalizmin her şart altında tam bir vahşet ve dehşet olduğu gayet iyi bilinir!

    2.3 Kemalist burjuvazinin Burjuva Türk ulusunu Anadolu’da oluşturması süreci aynı zamanda Kemalist anti-emperyalist devrimin bir köylü-tarım devrimi yönünde gelişmesinin önlenmesi sürecidir. Bu aynı zamanda Anadolu’da Türk ulusunun SSCB ile ele ele veren sosyalist bir ulus olarak oluşmasının da önlenmesi sürecidir!

    2.4 Türkiye’de Türk ulusunun burjuva oluşumu süreci aynı zamanda SSCB’inde ki Türki ulusların sosyalist oluşumu sürecidir. Bu iki sürec arasındaki fark önemlidir. SSCB şartlarında sosyalist oluşum içerisine giren Türki uluslar Çarlık şartlarında var olan ve Türkiyedeki Türklere kıyasla aşırı geriliklerine ragmen, Türkiye Türklerinden hem daha hızlı gelişmiş hem de diğer uluslarla ilişkilerinde tamamiyle barış, kardeşlik ve işbirliği siyasetine ve buna uygun ahlak anlayışına kavuşmuşlardır. Türkiye Türklerinin burjuva oluşumu ise aşağıda göreceğimiz gibi, Türk sosyalist uluslara kıyasla geri kalmışlığa ve Türkiye Türkleri arasında ulusal siyasette bir yandan uluslar arasında savaş ve baskı siyaseti ve ahlakına, öbür yandan ve gelişme içinde sosyalizm tehlikesine karşı ‘büyük’ burjuva uluslara teslimiyet siyaseti ve ahlak anlayışına yol açmıştır.

    3 Türkler, Ermeniler, Yunanlılar ve Kürtler.

    3.1 Ermeniler ve Türkler 3.1.1 Ulusların sosyalist oluşumu ve sosyalist ahlakı ile burjuva oluşum ve burjuva ahlakı arasındaki farkları da daha iyi ortaya koyma imkanını bize sunduğu için, Ermenilerle Türkler arası ilişkiye ele alarak başlamakta yarar vardır.


Doğu (Çarlık-Rus) Ermenistanının bir partisi olan Taşnakusyan Partisi başlangıcından itibaren büyük Ermenistan, yani Batı (Osmanlı-Türk) Ermenistanını da kapsayan bir tek bağımsız Ermenistan planlarını esas olarak İngiliz-Fransız emperyalizminin destek ve himayesi altında elde etme siyaseti gütmüştür. Birinci dünya savaşı sırasında mevcut olan İngiltere, Fransa, Rusya ittifakı onların faaliyetlerinin Batı Ermenistanını kurtarmak faaliyetleri şekline bürünmesine ve Batı Ermenistan’da yoğunlaşmasına yol açmıştır (savaş sonrası İngiltere-Fransa ve Rusyanın onlara sunacağı büyük Ermenistan planları çerçevesinde).
Taşnaklar savaş sırasında Doğu Ermenistanı ve Batı Ermenistanın sınıra yakın bölgesini Türk köylülerinden (bu arada Kürt köylülerinden de) temizlemek için katliamlar örgütlemişlerdir. Batı Ermenistan’da Ermeni ulusunu örgütleyerek Almanlarla İttifak halinde Ruslarla savaşmakta olan Türk ordusuna karşı Ermeni ayaklanmaları örgütlemişlerdir.
Bu dönemde Almanlarla ittifak halinedeki Osmanlı-Türk iktidarına karşı böylesi ayaklanmaların kendileri için zararlı olacağını bilen Batı Ermenileri Taşnakların bu faaliyetlerini durdurmak istemiş ama başarmamışlardır. Taşnaklar emperyalizme hizmette sınır tanımaz siyasetleriyle kendi uluslarının içinde bulunduğu zayıf konumu ve ayaklanmanın yol açacağı sonuçları dikkate bile almamışlardır. Halbuki Alman emperyalizmi, daha Birinci Dünya Savaşından hemen önce kendilerine karşı ayaklanan kavimlere ve uluslara karşı nasıl bir yöntem kullandıklarını vede kullanacaklarını Afrika’da bir ulusu tamamiyle yok ederek göstermişlerdir. Hepimiz Osmanlıyız imparatorluk siyasetiyle Ermeni ulusunu kendi saflarına kazanmayı beceremeyen İttihat ve Terakki Alman emperyalizminin yol göstericiliği ve teşvikiyle -bunlara ihtiyaç vardıysa- ve kesin olan maddi ve mali katkılarıyla Ermeni sorununu çözmek için malum burjuva-feodal ve emperyalist yöntemlerden biri olarak Almanlarla birlikte Ermeni katliamını örgütlemiştir. Bu katliama hem kendileri de Ermeni-Taşnak katliamına maruz kalmış hem de Müslüman olarak Osmanlıyla birlikte hareket eden Kürt kavimler de katılmıştır.
Taşnakları teşvik eden, silahlandıran ve onlara bin bir vaatlerde bulunan İngiliz ve Fransız Emperyalizmi katledilmekte olan Ermenilerin yardımına gelmemiştir. Ama Türk ve Alman saflarında bu katliamın örgütlenmesi için kullanılan askeri ve diğer kaynaklar kendilerine karşı kullanılamadığı için bu katliam onların oldukça işine yaramıştır!
İngilizler ve Fransızlar sözlerini tuttukları için değil ama Şubat ve Ekim devrimlerinin Çarlığı devirmesi nedeniyle ve sayesinde Taşnaklar Doğu Ermenistan’da bir ‘özgür-bağımsız’ Ermeni devleti kurabilmişlerdir. Ama bu devlet kendi ulusundan işçileri ve köylüleri sömürme hakkı talebiyle ve Ekim devriminin gelişmesi içinde Ermeni ulusunun çoğunluğunu oluşturan ‘kendi’ işçilerine ve köylülerine karşı savaşa başlamış, ve bu savaşı kaybetmeye başladığı oranda da İngilizlerle Fransızları kendi ulusuna karşı ‘yardıma’ çağırıp bağımsızlıktan-özgürlükten ne anladığını kesin bir şekilde teşhir etmiştir. Onların özgürlük anlayışı kendi işçilerini ve köylülerini sömürme özgürlüğü anlayışıdır. Onların bağımsızlık anlayışı kendi ulusunun işçileri ve köylülerine karşı durmak için emperyalizme teslimiyet, vatanı emperyalizme satmak anlayışıdır. Bu o kadar doğrudur ki Türklere karşı tam bir düşmanlık propagandası yapan Taşnaklar kendi işçilerinin yenilgisi ve katli amacıyla İngiliz ve Fransızları Ermenistana davet etmenin yanında İttahat ve Terakkinin ordularını, Türk ordularını da Ermenistana davet etmişlerdir! Hak ettikleri gibi Ermeni işçileri ve köylüleri tarafından tam bir yenilgiye uğratılmışlar ve Sovyet-Sosyalist Eremenistanı, Ermeni işçilerinin ve köylülerinin Ermenistanı, tüm dünya işçilerinin ve köylülerinin anavatanlarından biri olarak Sovyet Ermenistanı kurulmuştur. Taşnaklar Sovyet Ermenistanı kurulmadan bir gün önce de Türk ordusunun Ermenistan’da Sovyetlere, yani ‘kendi’ işçi ve köylülerine karşı savaşta yer almaların sağlamak amacıyla batı Ermenistanı Türklere bırakan bir anlaşma imzalamışlardır.

3.1.2 Milletler hapisanesi olan Çarlık Rusyasında Ekim devriminin gelişmesi ve bu gelişme sırasında milli burjuvazinin yabancı emperyalist güçlere ve onlarla birlikte ‘kendi’ milletine ve ‘kendi’ topraklarındaki diğer milletlere yaklaşımı şu sonuçları açık ve kesin bir şekilde ortaya koymuştur:
(i) Milli burjuvazi “kendi halkını” ulusal baskıdan kurtarma peşinde değildi.
O, halkın terinden karlar elde etmek, imtiyazlarını ve sermayelerini korumak özgürlüğü peşindeydi,
(ii) Mahalli burjuvazi iktidardan devrilmeden ve iktidar bu ulusların emekçi yığınlarının eline geçmeden ve emperyalizm ile bağları koparmadan, ezilen ulusların kurtuluşu hayal bile edilemez.
(iii) Ulusal sorunu çözebilen tek düzen, yani ayrı ayrı halkların ve kabilelerin barış içinde birlikte yaşamalarını ve kardeşçe işbirliğini sağlayacak şartları yaratmaya muktedir tek düzen Sovyet iktidarı düzenidir.
Sermaye iktidarı altında, üretim araçlarının özel mülkiyeti sürüp gittikçe ve sınıflar var oldukça uluslar arasında eşitlik sağlanamaz; sermaye iktidarını sürdürdükçe, üretim araçlarının özel mülkiyeti sürüp gittikçe milliyetler arasında hiç bir eşitlik olamaz, ulusların emekçi yığınları arasında işbirliği gerçekleşemez.
Ulusal eşitsizliği ortadan kaldırmanın tek yolu, ezilen ve ezilmeyen halkların emekçi yığınları arasında kardeşçe işbirliği düzeni kurmanın tek yolu, kapitalist düzeni yıkmak, Sovyet düzenini kurmaktır.
Millii meseledeki bu yeni başlayan Sovyetler dönemi bu dönemde henüz tam kuvvet kazanmamıştır çünkü henüz başlamıştır. Doğu’daki, hatta Batı’daki savaş henüz burjuva milliyetçi etkilerden kurtulmaya vakit bulamamıştır.

Bu aşamasında milletlerin kurtuluşu alanında Sovyetler döneminin ortaya koyduğu genel eğilim bir tek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde somut bir şekle bürünmüştür. Dünyanın geri kalan bölgelerinde cılız bir eğilim ama mutlaka zafer kazanacak olan bir eğilim, güçlenmekte olan bir eğilim olarak vardır.



3.1.3 Sovyet Ermenistanı ve onun parçası olduğu SSCB derhal Kurtuluş Savaşı vermekte olan Türklere karşı kardeşlik ve dayanışma siyaseti uygulamıştır. SSCB ve Sovyet Ermenistanı Türklere İngiliz-Fransız-İtalyan emperyalizminden kurtulmaları ve bağımsızlıklarını elde etmeleri için ellerinden gelen yardımı yapmıştır.
Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırlar karşılıklı anlaşılarak belirlenmiş, Türkiye’nin Ermeni sorunu olmadığı tespit altında alınmış ve Türkler Kurtuluş savaşında ortak düşmana karşı, İngiliz-Fransız, İtalyan emperyalizmine karşı savaşta Ermeni engeli değil, Ermeni desteği bulmuştur.
Birinci dünya savaşı sonunda yenilgiye uğrayan ve sömürge konumunu kabullenen Osmanlı döneminde Amerika ve İngiltere ve Fransa büyük katliamda sürülen Ermeni ulusunun bazı küçük parçlarının Anadoluya geri gelmesini örgütlemiştir. Kutuluş savaşı sırasında bu Ermeni nufusu muhtemel olarak Amerikan ve İngiliz emperyalizmi tarafından Türk kurtuluş savaşında bahane olarak kullanılabilecekti. Bunun belirtileri Kurtuluş savaşı öncesinde ve sırasında vardı. Dolayısıyla da Kurtuluş savaşı sırasında Türkler arasında azınlık olarak kalmış olan bu Ermeni nufusun Türkler tarafından katledilmesi de mümkündü. Ama Sovyet Ermenistanla yapılan anlaşmalar temelinde bu iki ihtimal de ortadan kaldırılmıştır.
Sovyet Ermenistan bu Ermeni nufusun Sovyet Ermenistan’a göçünü kabullenmiş ve bu göç örgütlenmiştir. Böylece hem Türk kurtuluş savaşında Türk cephe gerisinde muhtemel bir emperyalist oyun, hem de bu Ermeni nufusun muhtemel bir katli önlenmiştir.

3.1.4 Kemalist burjuva Kurtuluş hareketi muhtemel Ermeni ayaklanması, yani geri gelen küçük Ermeni nufusun emperyalistler tarafından kullanılmasına karşı Ermenilerin Sovyet Ermenistanına göçünü ve sonrasında da Ermeni yerleşim yerlerinin alt üst edilemesini örgütlerken, ve Ermeni sorununu ancak ve ancak bu şekilde çözebilirken ve bu çözümden güç alırken, ve böylesi bir çözüm için Sovyet Ermenistanından destek ve yardım alırken Sovyet Ermenistanı Taşnak faaliyetleri nedeniyle katliamlardan kaçan Türk köylülerine köylerine, topraklarına geri dönme hakkını vermiştir!
Bu da milletler arası ilişkilerin örgütlenmesinde Sovyetik şeklin uluslar arası kardeşliğe ve dayanışmaya dayanması sayesinde-ve bu arada SSCB’de işçilerin iktidarda olduğundan emperyalist entrikaların zemin bulma imkanlarının iyice azaltılması sayesinde mümkün olmuştur.

3.1.5 Buradan da görülmektedir ki, Batı Ermenistan’ın Batı Ermenistan’da yaşayan Türk ve Kürt köylülerinin de haklarını koruyan bir Sovyet Ermenistan’ın parçası olması her milliyetten köylüler açısından en uygun gelişme olurdu. Fakat gerek Sovyetlerin, gerek Sovyetik Ermenistan’ın gerekse emperyalizme karşı savaşmakta olan Türklerin o günkü şartları bu yönde bir gelişme için emperyalizme karşı savaşan Türklerle Emperyalizme karşı savaşan Sovyetler arasında bir savaşa yol açarak her ikisinin de emperyalizme karşı zayıflamasına yol açacağı için uygun bir adım değildi.

3.1.6 Lenin-Stalin döneminde Sovyet Sosyalist Ermenistanında Türklerin Ermenileri katli ve bu yöntemle Anadoludan Ermeni nufusu temizlemesi eylemlerini ele almak, bu konuyu araştırmak, öne sürmek vb faaliyetler hem Türkiyedeki Türklerle Ermeniler, ve hem de SSCB’deki ve Ermenilerle bir arada yaşamakta olan Azeri Türkleri ile ve genel olarak uluslar arasında kardeşce ilişkilerin kurulması önüne çıkartılan, SSCB içindeki uluslar, esas olarak da Türklerle Ermeniler arasında yeni milliyetçi düşmanlıklar yaratmak araçları olarak, bu tür araçları kullanan emperyalizmin SSCB içindeki uluslar arasındaki kardeşliği yıpratma ve onlar arasında düşmanlık tohumları ekme araçları olarak, eskinin burjuva milliyetçiliğinin SSCB içinde yeşertilmesi ve böylece ancak ve ancak milletlerin kardeşliği ve dayanışması sayesinde var olabilen ve gelişebilen SSCB’nin içten çökertilmesi araçları olarak red edilmiş, böylesi yaklaşımların savunucuları SBKP ve Ermenistan Komünist Partisinden atılmış, pek çoğu da işledikleri milliyetçilik suçundan dolayı hapse atılmışlardır.
İkinci Dünya Savaşından sonra Alman Nazileriyle işbirlikleri herkes tarafından bilinen Türkiye Cumhuriyetinin cezalandırılması ve zayıflatılması ve Dünya demokrasi güçlerinin güçlenmesi amacıyla Batı Ermenistan topraklarının Türkiye’den kopartılması önerisi SSCB müttefikleriyle (ABD, İngiltere, Fransa) tartışılmış, ama daha düne kadar ve Taşnaklar üzerinden batı (ve Doğu, Sovyet) Ermenistan, Ermenistan’ın ‘özgürlüğü’ üzerine nutuklar sıkan ABD, İngiltere, Fransa kesin bir şekilde Nazi Almanya’sız kaldığı için kendi saflarına geçen TC’nin ‘toprak bütünlüğünü’ savunmuş, SSCB’nin bu yönde herhangi bir askeri operasyonunu savaş nedeni olarak ilan etmiştir. Bu yaklaşımın Sosyalist Ermenistan’da burjuva milliyetçi kesimler tarafından kullanıldığının da görülmesiyle SSCB bu öneriyi hayata geçirmemiş ve ele alınmasına son vermiştir. Aynı şekilde İkinci Dünya Savaşı sonrası Göçmen Ermenilerin Sosyalist Ermenistana geri dönüp yerleşmelerine izin verilmesi siyaseti de umulduğu gibi demokratik ve sosyalist değilde milliyetçi ve anti-Sovyetik sonuçlara yol açması nedeniyle durdurulmuştur.
Stalin’in 1953’de ölümünden hemen sonra, 1954’de Mikoyan Ermenistanda Türk katliaminin ele alınmasını ‘tarihi gerçeklerin incelenmesi’, ‘Ermeni ulusunun geçmişi hakkındaki gerçekleri öğrenme hakkı’ olarak savunmuş ve Türk katliamı ve bunun araştırılması ve yayılması Ermenistanda ‘normal’ bir faaliyet haline gelmiştir. Tüm bunları Türk katliamını protesto yürüyüşleri ve intikam talepleri takip etmiş, şu anda Ermenistanda var olan meşhur Türk katliamı anıtı’nın yapılması bu protestolara ‘yatıştırmak’ adına 1964’de üstlenilmiş ve anıtın yapımı 1967’de bitirilmiştir.
Tüm bunlar ve SSCB’deki diğer uluslar arasında da yürütülen benzer faaliyetler SSCB’inde kapitalizmin resterasyonunun SSCB ulusları arasında burjuva temelli düşmanlıkların yeşertilmesiyle el ele gitmesi gerektiğini gayet iyi bilen SSCB’de iktidarı ele geçirmiş olanTitocu-Troçkistlerin ve onların destekçisi emperyalistlerin faaliyetleri olduğu gayet iyi bilinmektedir.
Bu faaliyetler daha SSCB yıkılmadan Ermeniler ve Azeri Türkleri arasında karşılıklı katliamların örgütlenmesi aşamasına ulaşmıştır. SSCB’nin çoküşüne paralal olarak da Ermenistan ile Azerbeycan arasında savaşa ve daha büyük Ermeni ve Azeri katliamlarına yol açmıştır.
Bu dönemde ‘Batı’ basınında, araştırma kurumlarında, üniversitelerde pek çok ‘araştırmacı’ Stalin’in Ermeni ulusunun tarihini nasıl sakladığını, onların Türk katliamı türü ‘gerçekleri’ öğrenmesini nasıl önlediğini, ve işte kendilerinin Ermeni ulusunun ‘gerçeklerini’ araştırıp Türk katliamı gerçeklerini nasıl da ortaya koyduklarını, kendilerinin nasıl da gerçekçi olduklarını anlatan oldukça bol sayıda eserler hazırlamışlardır. Bu durum ‘batı’lı demokratik’ parlementerlerin, o çok katliam karşıtı bay ve bayanların Türk katliamını, ikinci dünya savaşı sonrası adıyla Türk soykırımını ele alan bir yığın kararları ve tartışmalarıyla da doludur. Tabii ki Sovyet ‘imparatorluğunun’ çeşitli ulusları, bu arada Ermeni ulusunu’da ezmesine karşı karar ve yazımlarla da doludur.
Şurası açıktır ki, Stalin sonrası dönemde Mikoyanla başlayan Gorboçovla ve Yeltsinle sonuçlanan dönemdeki ‘gerçekçilik’ ile burjuva-emperyalist milliyetçilerin ‘gerçekçiliği’ arasıdan zerre kadar fark yoktur. Her ikisinin de amacı milli düşmanlıkları, milli nefretleri tazelemek ve milletler arasında katliamlara kadar uzanan savaşlar ve iç savaşlar hazırlamaktır. Emperyalizmin siyaseti bu düşmanlıkları kullanarak milletler arasındaki iyi ilişkileri, giderek kardeşlik ve dayanışma ilişkilerini zayıflatmak, milletleri biribine düşman ederek onların emperyalizme karşı işbirliğini önlemek, onları tek ve yalnız bırakmak ve tek tek zayıflatmak ve yenmek ve onlara hükmetmektir.
Stalin’in, Stalin SBKP’sinin uluslar arasında düşmanlık ilişkilerini, burjuva milliyetçiliğini kökten kazımak ve böylece uluslar arasında kardeşlik ve dayanışma ilişkilerini örgütlemek ve bu amaçla milletler arasında düşmanlığı canlı tutmayı ve yeşertmeyi amaçladığı açık olan her türlü milliyetçi, düşmanlık hislerini yeşertici faaliyetleri yasaklaması ve tavizsiz cezalandırması bu bayların ve bayanların kattiyetle hoşlanmadığı bir yaklaşımdır.
Ancak ve ancak milleteler arası düşmanlık sayesinde ayakta kalabilenler ancak ve ancak milletler arası kardeşlik sayesinde ayakta kalabileceklerden hoşlanmazlar!

3.1.7 Kurtuluş savaşı boyunca ve sonrasında SSCB’inden ve Sovyet Ermenistanından bunca destek görmüş Kemalist burjuva Türk cumhuriyetinin SSCB ve Sovyet Ermenistanına karşı tavrı nasıl olmuştur?
Birincisi Kemalist Cumhuriyet Kafkaslardaki Müslüman uluslar (ve SSCB’deki Türki cumhuriyetlerde) Osmanlı ve İttihat ve Terakki döneminden kalan Sovyet düşmanı temaslarını (ve ‘MİT’ faaliyetlerini) durdurmamıştır.
İkincisi, İsmet İnönü ve Saraçoğlu hükümeti olarak İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında Sovyet düşmanı yabancı emperyalistlerle ve bu arada ve bilhassa Alman Nazizmiyle Sovyet düşmanı işbirliğini geliştirmiştir.
Bu çerçevede 1. Alman Nazizmine Sovyetlere karşı savaşta kullanbileceği pek çok mal ihracı yanında, doğrudan Doğu Cephesinde yer alan asker göndermiştir. 2. Kafkaslarda temasları üzerinden müslüman uluslar saflarında Sovyet düşmanı faaliyetlerini azdırmış, onları Sovyet cephesi gerisinde Kızıl Ordu’ya karşı faaliyet yürüten katliamcı çeteler olarak örgütlemiştir (Sovyetlerin Stalingrad zaferi sonrası Çeçenleri ve Tatarları Sibirya içlerine sürmesi bu faaliyetleri engellemek için zorunlu bir adım olarak ortaya çıkmıştır) 3. Alman Nazileri ile yaptıkları gizli anlaşmalar uyarınca SSCB’nin yenilmesi için her türlü katkıyı yaptıkları Nazi barbarlar Sovyet silahlı güçlerini Stalingrad’da yenseydi, Sovyetlere karşı savaş ilan edip doğrudan olarak da Sovyet düşmanı cephede Nazilerle birlikte savaşa katılacaklardı.

3.1.8 Tüm bunlar ittifaklar konusunda Komünizmin tüm dünya sınıf mücadelesi tarihinden derlediği şu prensibi Türkler ve TC örneği üzerinden de doğrulamıştır: Burjuvazi güvenilemez bir müttefiktir. Onlarla ittifak geçicidir. Burjuvazi proleterya ile birlikte doğar ve sürekli proleteryanın kendisini devirmesinden korkar. Bu nedenle burjuvalar ‘kendi’ işçilerini (ve köylülerini) sömürme özgürlükleri için proleterya iktidarı tehditi karşısında milli bağımsızlığı yabancı emperyalistlere satar, ve demokratik ve bireysel özgürlükleri yok eder.
Bugün gelinen aşamada milli özgürlüğün kazanılması için milli burjuvazinin proleterya önderliğinde devrilmesi zorunludur, çünkü bu aşamada burjuvazi milli ihanet ve demokrasi ve barış düşmanı siyasete başvurmak ‘zorundadır’! Vatan hainidir! Millete düşmandır. Milli düşmandır.
3.1.9 Bu olgular İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki TC açısından ve Türk burjuvazisi açısından artık herkese malum hale gelmiştir.
ABD hegemonyası ve diktası ekonomik, askeri ve diplomasi alanında kabul edilmiştir. TC ekonomisi tamamiyle ABD ve müttefikleri ‘büyük güçlerin’ hegemonyasındadır. TC askeri gücü NATO emrindedir. TC toprakları NATO üsleriyle doludur.
Bu durum o kadar aşağılık bir konuma yolaçmıştır ki, daha 1920’lerde kendisi kurtuluş savaşı vermiş bir ulus, Türk ulusu, Kore’de kurtuluş savaşı vermekte olan Kore ulusunun zaferine katkı değil yenilgisine katkı yapmak ve onları ABD kölesi kılmak için Kore ulusuna karşı savaşmak üzere Kore’ye ABD komutası altında savaşmak üzere asker göndermiştir. Türk bağımsızlığı için elinden geleni yapan SSCB ve müttefiklerinden Kore’nin bağımsızlığını önlemek için asker gönderilmiştir.
SSCB’ye karşı ABD-NATO hegemonyasında her türlü faaliyet yürütülmüş, SSCB’nin yenilmesi ve yıkılması, SSCB’inde kapitalizmin resterasyonu için için emperyalizme her türlü katkı yapılmıştır.

3.1.10 1920’lerde Kurtuluş Savaşı veren Türk burjuvazisi İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki TC ve Türk burjuvazisi olarak Türkiye’yi ve Türkiye’deki Türkleri yabancı emperyalistlere satmakla kalmamıştır. Onlar Türklük adına tüm dünya Türklerinin cellatlarının planlarını hayata geçirmiş ve tüm Dünya Türklerini mahvetmişlerdir.
Eskiden SSCB çatısı altında yaşayan Türki cumhuriyetlerdeki Türkler bugün açlıktan ve soğuktan kırılmaktadır. Onlar arasında Otaçağ fikirlerine geri dönen kesimler oluşturulup, bu kesimler silahlandırılıp Türki cumhuriyetlerdeki Türkler iç savaşlarda kırdılmaktadır. İşler Çindeki bir avuç Uygur Türklerini bir milyarlık Çin halkıyla savaşa tutturmaya ve böylece Uygur Türklerinin de katline zemin hazırlanmasına kadar ilerletilmiştir.
Tüm bunlar ABD hegemonyasında ve ABD planlarına uygun olarak yürütülen faaliyetlerdir ve tamamiyle Türklerin zararına olmuştur ve olmaktadır.

3.1.11 Aynı durum Kıbrıslı Türklere de yaşatılmıştır. İngiliz emperyalizminin Kıbrıs’ta ki sömürgeciliğine karşı AKEL önderliğinde ve İngiliz Komunistleri ve işçilerinin desteğiyle Kıbrıs’ın tüm halkı tarafından yürütülen ve zafere doğru ilerleyen barışçıl mücadele NATO’cu Yunanistanın ve Türkiye’nin devreye girmesiyle Rum Türk, Hristiyan müslüman savaşına dönüştürülmüş, İngilizlerin (NATO’nun) adadaki hakimiyeti garanti altına alınırken Kıbrıslı Türkler bir yığın katliamlara maruz kalmış, göçe zorlanmış ve yok olmanın eşiğine getirilmiştir.
Tüm bunlar ABD hegemonyasında ve ABD planlarına uygun olarak yürütülen faaliyetlerdir ve tamamiyle Türklerin zararına olmuştur ve olmaktadır.
3.1.12 Varılan yerde 1920’lerin emperyalizmden kurtuluş savaşı vermiş olan Türk burjuvazisi, bugün ABD hegeonyası ve diktası altında hem Türkiye’deki hem de Dünyanın dört bir yanındaki Türklerin başındaki bela haline gelmiştir.
Türkler açısından bakıldığında, tıpkı bir Doğu Ermenistan partisi olarak İngiliz emperyalizminin çıkarları ve planları çerçevesinde Batı Ermenistandaki Ermenilerin katli için zemin hazırlamaktan başka bir şey becerememiş, ve giderek Doğu Ermenistandaki Ermenileri de İngiliz ve hatta Türk ordularına ketlettirmek için çağırı yapmış Taşnak partisine benzemektedirler.
Türkiye’deki ve bugünkü Türk burjuvazine ve onun bütün partilerine Dünya Türklerinin Taşnakları dersek doğru bir sonuca varmış oluruz!

3.1.13 Bu Türk Taşnaklarının faaliyetleri Kurtuluş savaşımızda elimizden tutmuş olan Sovyet Sosyalist Eremenistanı’nı bugünkü yoksulluk, açlık ve yıkıma taşımış olan Ermeni Taşnaklarının hakimiyetine sokmuştur. Azeri Türklerinin sosyalist Azerbeycan’ını bir avuç hırsızın hakimiyetine sokmuştur. Ermenilerle Azerbeycan Türkleri arasında var olan kardeşlik ve işbirliği siyasetini Ermenistan ve Azerbeycan arasında savaş siyasetine, Ermenilerle Azeri Türklerinin karşılıklı katliamları siyasetine geri döndürmüştür.
Dahası bu siyasetin kesin bir sonucu Ermenistan ile Türkiye arasında düşmanlık, katliamlar siyasetine geri dönüş ve Ermenistan ile Türkiye arasından tam bir savaş hazırlığıdır. ABD’nin dünya hegeomonyası siyasetinine uyum halinde Ermeniler ve Azeri Türkler arasında 1990’larda yaşanan katliamlar yanında Türkiye’yle de yeni savaşlar yani yeni katliamlar hazırlanmaktadır.

3.1.14 Tüm bunlardan çıkan sonuç şudur: uluslar ve ülkeler arasında kardeşlik ve dayanışma siyasetini hayata geçirebilmek, yani ulusal soruna son verebilmek için tek alternatif her ulusun ve ülkenin kendi saflarındaki burjuvaziyi devirmesi ve işçilerin sosyalist iktidarını kurmasıdır.
Ancak o zaman uluslar bir arada, kerdeşçe, karşılıklı dayanışma içinde ve birlikte yaşayabilirler. Burjuvazinin iktidarı ve onların özel mülkiyet kavgaları sürdükçe uluslar ve ülkeler arası savaşlar ve katliamlar engellemiyecektir.
Dolayısıyla, ulusları ve ülkeleri saflarında ulusal siyasetlerini bu çerçevede oluşturmayan tüm partiler o ulusun ve ülkenin Taşnaklarıdırlar ve katliamcılığa ve ABD emperyalizmine köleliğe zemin hazırlamaktan başka bir şey becerme imkan ve ihtimaline ve yeteneğine sahip değildirler!

3.2 Türkler ve Kürtler

3.2.1 Birinci Dünya Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında (ve Türklerin Kurtuluş Savaşı sırasında) Kürtler aşiretlere bölünmüş ve feodal konumda olan aşiret reislerinin etki ve kontrolünde olan bir köylü ulus olarak yaşamaktaydılar.
Bu durum Kütlerin kendi içlerinde bölünmüşlüğüne yol açmaktaydı. Bu kendi içinde bölünmüşlük Kürtler ve yaşadıkları topraklarda etkinlik kavgası veren emperyalist ulusların onlar saflarındaki faaliyetleriyle depreştirilmekteydi. Bu yönde en etkin olanlar arasında en başta Osmanlılar (Türkler) ve Farslar (İran) ve hem İran hem de Osmanlı imparatorlukları aleyhine Kürtleri yanlarına çekmek için aktif bir çalışma içinde olan Çarlık gelmekteydi. Bunlara İngiltere (ve bir dereceye kadar Fransa) da eklenmişti. Tüm bu güçler Kürtleri Kürt köylüleri üzererinden değil, Kürt aşiret reisleri üzerinden etkilemeye çalışmaktaydılar. Bu güçlerle farklı Kürt aşiretleri arasında ve sürekli değişmekte olan binbir türlü bağlar oluşmuştu.
Bu etkinlikte Çarlık Rusya’sı Ekim Devriminin bir sonucu olarak devreden çıkmıştır. Çarlık Rusyasının Kürtler arasında aktif olan diplomat, bürokrat ve askerlerinin Sovyet Devletini Kürtler arasındaki emperyalist amaçlı faaliyetleri devam ettirme çabaları sonuç vermemiştir. (Kürtler arasında bu türden maceracı ve zararlı faaliyetler Kruşçef döneminde tekrar başlatılmıştır)
Aynı zamanda Birinci Dünya savaşının galiplerinden ve Osmanlıların Arap topraklarındaki etkinliğinin çoğunu devralan ve İranı da etkinlik sahası içine katan ve Kafkaslara da uzanan İngiliz emperyalizminin Kürtlerin bütün aşiretleri arasındaki faaliyetleri de büyük bir artış göstemiştir.

3.2.2 Misak-ı Millî (Millî Yemin, Ulusal Ant) sınırları içinde yer alan Kürt aşiretlerinin Anadolu’daki kesimleri Türklerle birlikte faaliyet yürütmüşlerdir ve Kurtuluş savaşında Türklerin yanında yer almışlardır. Musul yöresindeki Kürtler de Türklerle birlikte İngilizlere karşı direnmişlerdir. Şeyh Mahmut isyanı Kütler saflarında İngiliz karşıtı bir isyan olarak şekillenmiş, Kemalistler tarafından da desteklenmiştir. İngiliz emperyalizminin bu Kürt isyanına karşı faaliyetleri dünya savaş tarihinde bir ilke şahit olmuştur. Çörçil’in emriyle Gaz bombaları ilk defa uçaktan atılarak –Kürtlere karşı- kullanılmıştır.
Lozan Antlaşmasıyla çizilen Türkiye sınırlarında Musul’un yer alıp almayacağı sorun olarak kalmış ve İngiliz emperyalizminin faaliyetleriyle Irak Arap sultanlığının bir parçası haline getirilmiştir.

3.2.3 Kemalistler anti-emperyalist Kurtuluş Savaşının bir Türk köylü devrimine, bir toprak devrimine ve köylü sovyetleri iktidarına dönüşümünü engellemişlerdir. Türk köylülerine karşı yürütülen, uygulanan bu siyaset Kürt köylülerine karşı da ugulanmıştır. Kürt köylülerinin feodal aşiret reslerine olan köleliğine son verilmemiş, Kürtlerin ve Kürt yörelerinin yönetimi ve Cumhurriyetin bu yörelerde etkinliği hem doğrudan TC kurumları üzerinden hem de Kürt aşiret reisleri üzerinden sağlanmıştır.

3.2.4 Bu durumun kaçınılmaz sonuçları olmuştur.
Türk burjuva cumhuriyet ilkelerini Kürt yörelerinde uygulama yani Türk burjuva cumhuriyet devletinin iktidarını bu yörelerde empoze etme çabaları Kürt aşiret reislerinin feodal ve pederşahi iktidarlarıyla çatışmıştır ve onları bu empozelere karşı isyana zorlamıştır.
Aynı zamanda Musulda ve Kafkaslara kadar aktif olan İngiliz emperyalizmi tüm bu bölgedeki Kürt aşiret reislerini (ve Türk sultanlık kalıntılarını-ve Ermeni Taşnak kalıntılarını) Kemalist Türk cumhuriyetini yıkmak veya en azından yıpratmak ve en kötü sonuç olarak Musulda etkinlik kazanmasını engellemek amaçlı olarak Kemalist Türk cumhuriyetine karşı isyanlara teşvik etmiş ve çıkan isyanları desteklemiştir. Bu destek bir zamanlar Batı Ermenistan’da Ermenilere de vaad edilen bağımsızlık vaadlerini de (bu sefer Kürtlere bağımsızlık olarak) kapsamıştır.
Kemalistlerin bu isyanları kontrol metodları tipiktir ve daha önce ele alınan ve ortaya konan burjuva-feodal yöntemlerdir. Kendi iktidarlarını kabullenen aşiret reisleri korunmuştur. İsyan eden aşiret reisleri ve dolayısıyla onların etkileri altında isyan eden aşiret mensubu Kürt köylüleri katledilmiş ve sürülmüştür.
Ve tabii ki Kürtleri Türkleştirme siyaseti de her fırsatta devreye konulmuştur.
Türkleştirme siyasetinin sonuçları malumdur. Köylü bir ulusu, toprağa bağlı bir ulusu eritmek, bu örnekte Türkleştirmek imkansızla iştigaldir. ‘Kendi’ topraklarındaki başka bir ulusu katliamlarla ve kendi topraklarının dışına sürüp yoketmek Batı Ermenistan örneğinde de görüldüğü gibi bu yönde burjuva-feodal-emperyalist siyasetler için tek akla yatkın ve başarı vaad eden siyasetlerdir. Kemalist cumhuriyet kurulduğunda Anadoluda ve çevresinde oluşan şartlarda bu yoketme siyaseti de imkansızla iştigal olduğu için Kemalist siyaset bildiğimiz yöntemleri devreye sokmuştur: İsyan eden aşiret reislerini ve onların önderliğinde isyan eden aşiretleri katletmek, aşiretin kalıntılarını mümkünse Türk yörelerine sürüp dağıtmak ve isyanları böylece ve zorla bastırmak, daha sonra isyanların tekra ortaya çıkmaması için de hem Türkler arasında dağıttıkları Kürtleri hem de Kürt çoğunluklu yörelerdeki Kürtleri Türkleştirmek, otoritelerini kabullenen aşiret reislerini korumak ve kollamak, ve aşiret reislerini kendi saflarına kazanmak. Gel gelelim bu yöntemlerin hiçbirisi de sonuç alıcı olmamıştır ve olamazlar da. Dolayısıyla tüm bunların sonucu yeni isyanlara zemin hazırlamak ve her isyanı benzer yöntemlerle bastırmak olmuştur.

3.2.5 Bu dönemde Türkiye sanayisi ve sanayi işçi sınıfı küçüktür. Türkiye’nin esas olarak batı kesimlerindedir. Kürdistanda ve Kürtler arasında hemen hemen hiç yoktur. TKP bir yandan Kemalist saldırılarla diğer yandan kendi saflarındaki Troçkist eğilimlerden sürekli darbe almaktadır. Ve Türk köylülerine ulaşmak için Türkiye işçi sınıfı arasındaki çalışmalarda yoğunlaşmakta, onlar üzerinden Türk köylülerine ulaşmak için adımlar atmaktadır. Ama Türk köylüleri saflarındaki örgütlenmesi de çok kısıtlıdır. Kürt köylüleri saflarında hemen hemen hiç bir etkinliği yoktur. Aşiret reislerinin de etkisi altında olan Kürt köylülerini örgütleyememektedir. Bu şartlarda Kemalist burjuvazinin Kürt isyanlarına karşı her faaliyetinde Kemalistleri Kürt köylülerini kazanmak için Kürt köylülerini özgürleştirmeye, Kürt topraklarında toprak reformunu örgütelemeye, ve böylece burjuva cumhuriyete karşı durmakta olan (ve İngilizlerle işbirliği yapan)aşiret reisleriyle Kürt köylüleri arasında bir uçurum oluşturup, Kürt köylülerini burjuva cumhuriyete kazanmaya çağırmaktadır ve Kürt katliamlarını lanetlemektedir.
Türk burjuvazisinin Kürt yörelerde toprak devrimini gerçekleştirmesi, Kürt köylülerinin özgürleşmesi ve özgür tarım ve hayvancılığa yönelebilmesi, bu faaliyetlerin Merkezi Türk cumhuriyeti tarafından da desteklenmesi sayesinde Kürt köylüsünü aşiret reislerinden koparacak ve böylece aşiret reislerinin kitlesel isyanlar örgütleme yeteneğine son verecektir.
Bu aynı zamanda Kürt aşiret reisleriyle olan temasları ve onların her türlü Kemalist cumhuriyet aleyhtarı faaliyetlerini her türlü vaad ve imkanlarla destekleyen ve bu ilişkiler ağı için mevcut zeminde bu siyaseti için imkan bulan İngiliz emperyalizminin faaliyetlerinin de imkansızlaştırılması ve hatta Musul yöresindeki Kürtlerin de Türkiye saflarına katılması için zemin hazırlayacaktır.
Kemalist burjuvazi geçtik Kürt köylülerinden Türk köylülerini dahi büyük toprak sahiplerinin kontrolünden kurtaramadı. Ermenilerden ve Yunanlılardan temizlenmiş geniş Anadolu topraklarında özgür Türk köylüler üzerinden ve onların tarım faaliyetlerini destekleyen ve örgütleyen köylülerle birlikte hareket eden ve onları savunan bir cumhuriyeti kurmadı. Kırlarda büyük toprak sahiplerine dayanan (Kürt köylüleri arasında aşiret reislerine ve katliama dayanan) ve açlıkla yüz yüze bıraktığı küçük köylüleri iliklerine kadar sömüren ticaret ve tefeci burjvularının önderliğinde bir burjuva cumhuriyetini sürdürmekte kararalı ve ısrarlı oldu.
Bu siyasetin sonuçları varılan yerde, sadece Kürtlerin Türkler tarafından ezilmesi değil, Türkler açısından da yabancı emperyalist büyük güçlere tam teslimiyet, Türklerin de bağımsızlığının kaybı olmuştur. Türk ve Kürt köylülerini kazanamayan, Türk işçilerine karşı tam bir savaş veren Türk burjuvazisi kendi bağımsızlığını da yabancılara teslim etmiştir. Kürt isyanları da ve Kürtler saflarında İngiliz oyunları da (Amerikan oyunlarıyla güçlenerek) devem etmektedir!

3.2.5.1 TKP nin tüm bu çağırılarının sonuç vermediğini biliyoruz. Aynı zamanda TKP Kemalist devlete karşı başlatılan Kürt isyanlarına karşı çıkmıştır ve onların Kemalist Türk burjuva cumhuriyeti tarafından yenilgiye uğratılması taraftarı olmuştur. SSCB, SBKP ve Dünya komünist hareketi de aynı yaklaşımı gütmüştür.

3.2.6 Komunizmin bu yaklaşımına temel olan fikirler şunlardır.
Emperyalizme karşı mücadelede ezilen ulusların emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi, burjuva ve hatta feodal önderlik altında bile olsa emperyalizme zarar verdiği oranda bir müttefiktir. Böyle bir müttefik olarak dünya proleteryasının düşmanı olan dünya emperyalizminin zayıflatılmasına katkı koymaktadır ve böylece dünya proleteryasının dünya emperyalizmini yenmesi için şartların oluşmasına katkı yapmaktadır.
Türk burjuva cumhuriyeti tamamıyle feodal ve emperyalist işbirlikçi aşiret reisleri-sultanlar vb tarafından yöneltilmekte olan Doğu Halkları arasında burjuva cumhuriyetçiliği ve emperyalizmden kurtuluş fikrinin yayılması ve onlara örnek olması açısından önemlidir. Aynı zamanda İngiliz ve Fransız emperyalizminin kendisine karşı faaliyetlerine de direnmekte, onların bölgedeki etkinliğine karşı ve bu etkinliğe zarar veren bir siyaset uygulamaktadır. Bu nedenledir ki başta İngiliz emperyalizmi olmak üzere bölgede aktif olan emperyalistler bölgedeki gerici ve emperyalist işbirlikçisi yerli güçleri desteklemekte ve de onları kendilerinin yıkımı anlamına gelen Kemalist burjuva cumhuriyetinin kaynaklık yaptığı siyasete karşı teşvik etmekte ve örgütlemektedirler. Emperyalistler ve etraflarındaki gerici emperyalist uşağı güçler Kemalist burjuva Cumhuriyetin yıkılması için çalışmaktadırlar.
Bu şartlarda Kemalist devletin ve onların Doğu Halkları açısından devrimci olan burjuva cumhuriyetlerinin emperyalizme karşı korunması ulusal kurtuluş mücadelelerinin yaygınlaştırılması ve emperyalizmin zayfılatılması için gereklidir.
TKP, Türkiye’de kemalist burjuva cumhuriyeti yıkma imkân ve yeteneğine sahip olmadığı oranda, yani Türkiye’de ezilen uluslar olarak Türkler ve Kürtler Sovyetik kurtuluş fikrini yaygın ve kitlesel bir akım olarak ortaya koyamadıkları müddetçe ve Kemalizmin emperyalizme karşı siyaseti de sürdükçe, dünya proleteryasının ve dünya ezilen uluslarının çıkarlarına en uygun siyaset Kemalist Burjuva Cumhuriyetin onu yıkmak isteyen ve Sovyet düşmanı olan güçlere karşı korunmasıdır.
Bu siyaset bir yandan SSCB’de sosyalizmin inşası ve onun emperyalizme-başta gelen emperyalist güç olarak İngiliz emperyalizmine- karşı korunması açısından da en uygun siyasettir. Dolayısıyla bu siyaset dünya komunizminin dünya çapında inşası stratejisinin hayata geçirlimesinde de en uygun siyasettir!
Kürt aşiretlerin Kemalist devlete karşı isyanları gerek Kütlerin kendi toplumsal güçleri açısından, onların önderliklerinin açık anti-sovyet, anti-komünist siyasetleri, İngiliz emperyaliminin Kürt aşiretleri arasındaki faaliyetleri üzerinden kaçınılmaz olarak onların İngiliz emperyalizmi tarafından hâkimiyet altına alınmalarına veya onların İngiliz emperyalizmi tarafından gerici amaçlarla kullanılmasından başka sonuca yol açamayacaktır. SSCB’nin yerel komünist güçlerin olgunlaşması ve onların Kürtler saflarında etkin olması şartları dışında bu Kürt girdabında aktif olarak yer alması Sovyetik ve dünya komunizminin yararına olan sonuçlar elde etmesi de imkânsızla iştigaldir ve ulusal hakların-Kürtler dâhil- elde edilmesi ve dolayısıyla da dünya komunizmi açısından zararlıdır.
Kemalizme karşı Kürt isyanları engellenemediği oranda bu isyanların Kemalistler tarafından bastırılmasına karşı çıkılamaz-bunun sonuçlarının Kürt katliamı olması da bu siyaseti değiştiremez! Kürtleri açısından da ulusal bağımsızlık için sonuç almanın tek yolu dünya devriminin güçlerinin mevcut şartlarda en hızlı bir şekilde artırılması, dünya karşı devriminin güçlerinin de mevcut şartlarda en büyük çapta yıpratılmasıdır!

3.3 Bu yaklaşıma karşı çıkanların temel fikirleri şunlardır.

3.3.1 Bütün ulusların kendilerini milli baskı altında tutan uluslara karşı mücadelesi demokratik bir muhteva taşır ve bu nedenle kayıtsız şartsız desteklenmelidir.
Bu önerme genel olarak doğrudur. Ama özelde geçerli olmayabilir ve daha Karl Marx döneminde dahi geçersiz özel halleri vardır.
Bunu dikkate almadan bütün milli hareketleri her şart altında desteklemek fikri kendi içinde milliyetçidir çünkü dünyanın genel gelişimi için zararlı ve gerici sonuçlar yaratabilir.

3.3.1.1 Eskiden, dünyadaki gelişmelerin burjuva demokratik gelişmeye bağlı olduğu dönemde, burjuva ulusların oluşması ve burjuva demokratik gelişmenin feodalizme karşı desteklenmesi döneminde, burjuva ulusların oluşması ve onların kendilerini baskı altında tutun uluslara karşı mücadelesi genel olarak desteklenirdi. Ama özelde, mesela Çarlık feodalizminin Avrupa’daki burjuva gelişmeyi baltalayan faaliyetleriyle bağıntılı olarak Çarlığı güçlendiren milli mücadeleler desteklenmezdi.
Ekim devrimi sonrası ise dünyadaki gelişmelerin proleter demokratik gelişmelere bağlı olduğu dönemde, sosyalist ulusların oluşması ve proleter demokratik gelişmenin burjuva gericiliğine karşı-emperyalizme karşı- desteklenmesi döneminde bir yandan sosyalist ulusların oluşması ve artık tek tek ülkelerin iç sorunu olmaktan çıkıp tüm sömürge ve bağımlı ulusların emperyalizmden kurtuluşu genel sorunu haline gelmiş olan milli sorunda ulusların emperyalizmden kopuş mücadelesi genel olarak desteklenir. Ama özelde, mesela SSCB’yi ve genelde proleter demokratik gelişmeyi desteklemeyen, emperyalizme zarar vermeyen, ona katkı yapan, veya emperyalizme zarar verirken proleteryaya daha da çok zarar veren milli mücadeleler desteklenmez.

3.3.2 Bu yaklaşımı ileri sürenler genellikle ve aynı zamanda ulusal bağımsızlığı her ulusun burjuva ulusal gelişmesine, burjuva uluslar olarak oluşmasına ve bu nedenle de ulusal özgürlük hakları olduğuna bağlarlarlar.
Bu yaklaşım ulusal mücadeledeki eski yaklaşımla, ve ulusların burjuva oluşum dönemiyle yakından bağıntılıdır, çünkü o dönemde ancak ve ancak belirli bir burjuva oluşum içine girmiş olan uluslar kendilerini ezen tek tek uluslara karşı mücadele ederlerdi.
Halbuki emperyalizm döneminde ulusal sorun sömürgeler sorunu haline gelmiş, ulusların emperyalizme karşı savaşımı genel sorunu haline gelmiş ve burjuva gelişmenin değil proleter gelişmenin parçası haline gelmiştir. Bu dönemde pek çoğu burjuva ulusal gelişme dönemine daha ilk adımlarını dahi atmamış ta olsa sömürge uluslar –çoğu zaman kendi içinde pek çok aşireti, halkı, millet barındıran sömürge ülkeler- emperyalizmin gemi azıyı almış baskılarına karşı baş kaldırmaktaydılar, yani ulusal özgürlük, sömürgelerin, sömürge ülkelerin, sömürge ülusların emperyalizmden özgürlüğü olarak kapitalizm öncesi şartlarda yaşayan ulusların özgürlük mücadelesini de kapsayan bir mücadele haline gelmiştir-genişlemiştir- ve onlar da ulusal mücadele girdabında yerlerini almaktadırlar ve sömürge ülkeler olarak ulusal haklara sahiptirler.

3.3.2.1 Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Kürt ulusu da burjuva ulasal gelişme aşamasına daha girmemişti.
Eskinin görüşleriyle hareket edenler ve ulusların özgürlüğünü savunmak iyi niyetiyle hareket edenler mesela Birinci Dünya Savaşı sonrası Kürt ulusunun ulusal hakları olduğunu ispatlamak için onların burjuva ulusal gelişme içinde olduklarını, burjuva ulus olarak oluştuklarını ispat etme gereği duyarlar ve böylece de Kürt ulusunun gerçek gelişmesinin ve böylece de onun kurtuluş mücadelesinin gerçeklerinin anlaşılmasını ve dolayısıyla da Kürt ulusunun özgürleştirilmesi sorunun özelliklerinin anlaşılmasını imkansız kılarlar.
Ve tabii ki ve aynı zamanda ve bu yaklaşımlarıyla burjuva gelişme aşamasına geçmemiş sömürge ulusların ve ülkelerin özgürlük haklarını, onların ulusal bağımsızlık haklarını yadsıyan, red eden sosyal demokratik, sosyal emperyalist siyasetlerle uyumlu bir konuma düşerler. Çok devrimci görüntü altında tam bir gericidirler.

3.3.2.2 Bu yaklaşıma sahip olanlar kaçınılmaz olarak bir tek ulus türü bilirler. Burjuva ulus. Onlar SSCB’inde sosyalist ulusların oluştuğunu ve dahası kapitalizm öncesi şartlarda yaşayan ulusların gelişmesi ve oluşmasında SSCB’de olduğu gibi, burjuva değil sosyalist oluşum sürecinin devreye girdiğini de görmezler!
Onlar hakikaten burjuvalardan ve burjuva uluslardan, ulusların burjuva oluşumu ve özgürlüğünden vaz geçemeyenlerdirler. Yani onlar ulusların oluşma ve özgürlükleriyle bağıntılı olarak, dolayısıyla da dünya çapındaki zaferiyle bağıntılı olarak proleterlerin, komünistlerin görevlerini anlayamamakta, onları red etmekte ve bu görevleri burjuvaziye devrederek bir yandan ulusların özgürlüğünü öbür yandan da bununla eş anlamlı olan proleteryanın zaferini imkansızlaştırmaktadırlar.
Onlar tarihin gelişme sürecinin artıklarından, burjuva-emperyalist pislikler yığınından oluşan çöplükte otlanmakta ısrarlıdırlar.

3.3.2.3 Bu yaklaşımı ileri sürenler devrim teorileri ile milli özgürlük teorilerini de biribirine karıştırırlar.
Proleteryanın dünya çapındaki konumundan ve zaferinden tamamen kopararak ele aldıkları, komünizmin ve emperyalizmin dünya çapındaki gelişmelerinden ve bu gelişmenin sonuçlarından koparak ele aldıkları, tüm bu gelişmelerden koparılmış tek tek ülkeler ve uluslar çerçevesinde ele aldıkları ve Milli Burjuvaziyi de zorunlu bir parçası ilan etikleri-halbuki günümüzde burjuva demokratik içerikli devrimler de bazen ta baştan bazen de gelişmeleri içinde yerel burjuvaziyi de karşısına almak zorundadır- ‘Demokratik Halk Devrimi-burjuva demokratik devrim’ anlayışı içinde devrimin bir sorunu olarak yabancı emperyalizmden kurtuluşu tespit ederler, ve bu temelde devrim aşamasını aynı zamanda milli demokratik devrim olarak ilan ederler. Mesela hakim ulus olarak Türk ulusu saflarında milli bir sorun olarak emperyalizmden kurtuluş sorunun varlığını ilan ederler. Ve bunu mesela Kemalist Devrimin emperyalizmden tümden kopmamasına bağlarlar. Ve bu milli görevi bahane edip proleteryanın görevlerini tüm gelişmelere ragmen ‘burjuva demokratik’ sorunların çözümüyle kısıtlarlar.
Buna yeni tür milli sorun diyenler de vardır.
Onlara göre, Kemalist devrimin hemen sonrasında hakim ulus olarak Türklerin dünya emperyalizminden kurtuluş sorunu vardır, ve bu bir milli sorundur, (yeni tür milli sorun) ama Türklere bağımlı ulus olarak Kürtlerin milli sorunu başka türdür. Bu milli sorun sadece ‘ülke içinde’ kendilerini ezen Türk ulusundan bağımsızlıkla kısıtılıdır.
Buna, Kürtlerin böyle formule edilen bu milli sorununa, eskinin kalıntısı olan eski tür milli sorun diyenler de vardır.
Emperyalizm ve proleter devrimleri çağında milli sorun konusunda üretilen bu ikircikli yaklaşım milli sorunun burjuva ele alınışı içi, komünist yaklaşımların reddi için uygun bir zemin oluşturur.
Kürtleri ezen Türk ulusu Kurtuluş savaşıyla emperyalizmden ‘tam kopuşa’ ulaşmamıştır, o halde Türk ulusu o dönemden beri emperyalizme bağımlı, emperyalizmden kurtuluş mücadelesi vermemiş, ve emperyalizmden milli kurtuluş sorunu olan bir millettir. Onların kısıtlı da olsa verdikleri milli kurtuluş mücadelesi milli kurtuluş mücadelesi değildir. Emperyalist-burjuva sistemden tam kopuşu hedeflemediği için desteklenecek bir mücadele de değildir-ne kadar da devrimci bir yaklaşım değilmi? Bu kurtuluş savaşı devrimci değildir. Zaten SSCB, Lenin ve Stalin de bu mücadeleyi ‘devlet çıkarları’ çerçevesinde desteklemiştir-açıktır ki burada dünya devrimi stratejisinden kopuk ele alınan bir ‘devlet çıkarı’ söz konusu edilmektedir-ne kadar da devrimci bir yaklaşım değil mi?
Halbuki Kürt ulusunun Türk ulusuna karşı ve ülke içinde yürüttüğü tüm milli mücadeleler, dünya komünizmine zarar verse bile- haklı, demokratik, ve emperyalizmden tam kopuşu sağlamasa bile desteklenmesi şart olan milli mücadelelerdir-Dünya proleter devriminin çıkarlarını düşünemiyorlar ama Kürtleri de ne çok seviyorlar? O da nasıl mümkün oluyorsa. Gizi Troçkide aranmalıdır!
Onların bu konudaki yaklaşımı işte böyledir.
Başka bir değişle bunların hem yeni hem de eski tür milli mücadeleleri de proleteryanın çıkarlarını, dünya tarihinin proleter-sosyalist gelişmesinin çıkarlarını, dolayısıyla dünyanin içinde buluduğu aşamada ulusların çıkarlarını göze alma yeteneğine sahip olmayan burjuva bir yaklaşımdır.

3.3.2.4 Bu teorik yaklaşımın kaçınılmaz bir şekilde burjuvazi ile birlikte sosyalizm inşası, burjuvaziye karşı sınıf mücadelesi vermeden, burjuvaziyi bir sınıf olarak yok etme siyaseti gütmeden ve dolayısıyla da inşası tamamlandığında içinde burjuvaların-kapitalizmin de var olduğu bir sosyalizm teorisiyle taçlanır! Başka bir değişle bu teorilerle ve stratejiyle hiç bir ulus özgürlük elde edemez! Çünkü bütün ulusların özgürlüğü dünya genelindeki proleter demokratik gelişmenin, sosyalizmin—komünizmin inşasının, emperyalizme karşı zaferiyle doğrudan bağıntılıdır—bu bağdan kopuk olarak ele alınan her bir milli mücadele ve özgürlük anlayışı milletlerin özgürlüğünü yok etme aracına, burjuvazinin, emperyalizmin korunması, sürdürülmesi aracına dönüşür.

3.3.3 Bu yaklaşımı ileri sürenler TKP ve Dünya Komünist Hareketinin 1940 öncesi Kürt isyanlarını desteklemeyi reddetmesini, dahası yenilgisini desteklemesini komünizmin teori ve stratejisine değil yukarıda değindiğimiz ve kendilerine özgü olan burjuva nedenlere bağlarlar, ve yukarıda değindiğimiz burjuva teorik temeller üzerinde inşa ederler.
Bu yaklaşım kaçınılmaz olarak Dünya Komünist Hareketinin daha pek çok prensip ve önermesinin de çarpıtılmasına yol açar ve açmıştır da.



3.3.3.1 Mesela SSCB’nin, Lenin ve Stalin’in, SBKP’nin, ‘emperyalizmden tam kopuşu sağlamayan ve bu nedenle devrimci olmayan’ Kemalist Kurtuluş Hareketini ‘devlet çıkarları’ nedeniyle desteklediğini, Kemalist iktidar şartlarında Kürt isyanlarını desteklemeyip bastırılmasının desteklemesinin de bu nedenle, yani ‘devlet çıkarları’ nedeniyle olduğunu, ve bunun her şart altında desteklenmesi gereken milli hareketleri desteklememek siyaseti olduğunu, yani Marksizme ters olduğunu ilan ederler. Bu yaklaşım açıktır ki, tamamıyla Troçkistlerden kaynaklıdır, Troçkizmden bilerek veya bilmeyerek ödünç alınmıştır. Kesin anti-Sovyetik, Leninist Dünya Devrimi Stratejisine düşman, karşı devrimci bir yaklaşımdır.



3.3.3.1.2 Bu yaklaşım herşeyden önce SSCB’nin Lenin-Stalin önderliğindeki yönetiminin Dünyadaki şu veya bu gelişmeye Dünya Komünizminin çıkarları açısından değil de, bu çıkarlardan kopuk olarak ele alınan, dolayısıyla da dünya komünizminin yararına olmayan, dolayısıyla da dünya emperyalizminin yararına olması gereken ne idüğü belirsiz bir ‘devlet çıkarı’ çerçevesinde yaklaştığını ileri sürmektedir.
Malumdur ki dünya komünizminin çıkarlarından, dünya proletaryasının hakimiyetinin çıkarlarından kopuk olarak, dahası onlara ters olarak siyaset belirleyenlerin yapabileceği tek şey dünya emperyalizminin çıkarına iş yapmaktır. Lenin ve Stalin’in, Lenin ve Stalin’in SSCB ve SBKP’sinin böylesi bir yaklaşım güttüğünü iddia edenlerin açık Troçkistler olduğu bilinmiyorsa, bunun nedeni bu yaklaşımın ardında Stalin diyen, kahrolsun Troçki diyen Stalin maskeli Troçkistlerin olmasındandır!



3.3.3.1.3 Lenin ve Stalin’in SSCB’si dünya proletaryasının devlet iktidarına sahip olduğu, devlet şeklinde örgütlendiği tek ülkeydi. Bu ülke dünya proletaryasının sınıf mücadelesinin, dünya çapında iktidar mücadelesinin kurtarılmış bir üs bölgesidir. Bu ülkedeki tüm gelişmeler dünya proletaryasının zafer veya yenilgisinde doğrudan rol oynarlar. Bu nedenledir ki SSCB’de sosyalizmin-komünizmin inşası, tüm dünya komünistlerinin bu inşa faaliyetlerine ve bu amaçla SSCB’nin korunmasına tabi olması fikri, Lenin’in bu temel prensibi, dünya komünizminin elde edilmesinin, Dünya komünist devriminin, dünya devrimi stratejisinin, enternasyonalizmin temel prensibidir. İşte Kürt milli hareketlerine karşı tavırlarımıza saldıranlar işin aslında bu prensibe saldırmaktadırlar.
Bu yaklaşımın sahipleri bu prensibi, en yüksek prensip olarak, tüm prensiplerin kendine tabi olması gereken prensip olarak proletaryanın iktidarının elde edilmesi, korunması ve güçlendirilmesi prensibinin bu somut savunusunu, ve tüm diğer prensiplerin buna tabi olarak ele alınması önermesini Doğu Perinçek ve benzerlerinin Türk burjuva milliyetçiliğiyle yıkanmış ellerine terk ederler. Bu nedenledir ki Kürt ve Ermeni konularında tüm Komintern ve SSCB belgelerini Doğu Perinçek ve partisi derlemekte ve Türkçeleştirip bizlere sunmaktadır. Kendi milliyetçi yaklaşımlarını bu belgelerin haklılaştırdığını, doğruladığını iddia eden yorumlarıyla, kendi ‘önsözleriyle’. Bunu yaparken daha ÇKP ve Mao dönemlerinden, üç dünyacılıktan kalma tipik yaklaşımlarıyla, sanki sınıfsal bir karaktere sahip olmayan bir Türkiye varmış gibi, Türkiye de Türkiye demektedirler, sanki Türkiye’de İnönü-Saraçoğlu hükümeti, sanki Türkiye’de Menderes ve diğerlerinin hükümetleri yaşanmamış, sanki Türkiye NATO ve İMF üyesi olmamış, sanki Türkiye ABD sömürgesi haline hem de ‘oltaya yakalanmış balık’ türünden bir sömürge ülke haline gelmemiş gibi, sanki Türkiye’yi yöneten Türk burjuvazisi ABD (ve ‘büyük’ müttefiklerinin) tam bir uşağı haline gelmemiş gibi davranıp, Türkiye’nin önce Alman Nazileriyle el ele sonra ABD-İngiltere ile, NATO ile el ele SSCB aleyhtarı faaliyetleri olmamış gibi davranıp, Türkiye dünya devletler sisteminde kesin yeri olarak SSCB düşmanı NATO kampındaki yerini almamış gibi davranıp ‘Türkiye Cumhuriyetini’ ‘Türkiye’yi’ her ne olursa olsun ‘korumak’ adı altında Türkiye’de NATO’cuları ve Dünya emperyalizmini korumak siyaseti gütmektedirler. TKP ve SBKP’nin 1940 öncesi ve dünya emperyalizmini yıkma amaçlı siyasetlerini bu kötü amaçlarını elde etmek için kullanmaktadırlar.
Yukarıdaki görüşlerin savunucuları da Perinçek ve benzerlerini gösterip, onların Lenin-Stalin, onların SSCB düşmanı görüşlerini sanki onlar Lenin-Stalin’i savunuyormuş gibi gösterip Komintern’in, Lenin ve Stalin’in milletler siyasetine, dolayısıyla da milletler siyasetiyle doğrudan bağıntılı olan dünya komünizminin zaferi stratejisine, enternasyonalizme tamamıyla Troçkist pozisyonlardan saldırmaktadırlar.
Birileri görüşlerimizi çarpıtıyor, diğerleri onları bahane edip ve tekrar ve kendileri de görüşlerimizi çarpıtarak bize saldırıyorlar. Ve hepsi de dünya komünizmine ihanet ediyorlar! Komünizme yapılan pek çok yönlü saldırının iki yönünü de böylece bu akımlar oluşturuyorlar.
Bunların hem de Stalin’i savunduğunu iddia eden bazıları ve bu fikirler temelinde ve kaçınılmaz olarak vardıkları yerde Stalin’e de doğrudan saldırmakta ve Said-i Nursi efendilerinin çocuğu olmak konumunda konaklamaktadırlar!



3.3.3.1.4 SSCB’nin dünya devriminin zaferinden, enternasyonalizmden kopartılarak ele alınan bir ‘devlet çıkarı’ fikri, Stalin SBKP’sinin, Stalin SSCB’sinin emperyalizmi fikriyle ele ele gitmek zorundadır ve gider de!
Baltık ülkelerinde Ekim Devrimi döneminde ortaya çıkan proleter devrimlerden, oralardaki güçlü ve tecrübeli komünist partilerinin varlığından ‘habersiz olan’ bu akımlar Baltık ülkelerinin burjuvalarının ikinci dünya savaşı öncesi Nazi Almanyasıyla işbirliği içinde oldukları dönemde halklarının gazabına uğradıklarını ve bizzat parlamentolarında SSCB’ye katılma kararı aldıklarını gözardı edip bu ülkelerin SSCB tarafından işgal edildiğini ileri sürerler.
Bunlar hele hele açık Troçkistler, ikinci dünya savaşı sonrasında Kızıl Ordunun da Doğu Avrupa ülkelerindeki mevcudiyetinden güç alan komünist partilerinin parlamenter sistemle, Halk Demokrasisi üzerinden iktidara geldiklerini ve sosyalizmin inşasına giriştiklerini ret ederler. Bu ülkelerin SSCB etrafında oluşturdukları birliğe işte yukarıda değindiğimiz ‘devlet çıkarı’ çerçevesinde yaklaşır ve bunu ülkelerin bağımsızlığını ayaklar altına alan, milletlerin bağımsızlığını ayaklar altına alan emperyalist bir siyaset olarak ilan ederler.
Tüm bunlarda proletaryanın işbirliği ve dayanışmasını değil ‘Sovyet emperyalizmini’ ‘devlet çıkarını’ görürler. Enternasyonalizmi değil, milli bağımlılığı görürler.
Daha doğrusu Tito Yugoslavyası önderliğinde, Troçkizm önderliğinde ve dünya emperyalizmiyle el ele bu fikirleri ileri sürerler.
Bununla bağıntılı olan bir diğer komünizme saldırı alanı ikinci dünya savaşı sonrası her ülkenin kendi şartlarında formüle edilen ‘sosyalizm yolu’ programlarına karşı bu konuda yapılan saldırıdır.
Mesela BBKP’sinin Sosyalizmin Britanya Yolu programında Britanya finans oligarşisinin sömürgeler sisteminin parçası olan ülkelerin Britanya’da işçi sınıfının zaferinden sonra ondan kopmaması fikri, BBKP’nin emperyalist yaklaşımı olarak sunulur. Sömürge ülkenin işçilerinin iktidara gelmesi ve sömürge ülkelerle işbirliğini örgütlemesi yaklaşımı emperyalist yaklaşım olarak ilan edilir-sömürgelerin ayrılması hakkının reddi olarak ilan edilir. (Kaldı ki bu dönemde Kıbrıs’ın ayrılması siyaseti savunulmaktadır). Halbuki emperyalist Britanya’nın milli bağımsızlığının da ABD tarafından ayaklar altına alındığı o günlerde geri sömürge ülkelerin ayrılmaları sadece onların ABD’ye yem olmalarının şartlarını kolaylaştırırdı. İşçilerin Britanyasıyla birlikte olmaları ise onların ABD’ye yem olmalarını zorlaştırırdı ve sosyalizmi kurmalarını kolaylaştırırdı.
Gel gelelim siyaseti dünya komünizmini kurmak, enternasyonalizm değil de Stalin’e ve SBKP ve SSCB’ye düşmanlık, emperyalizme hizmet olanların, Titocuların, Troçkistlerin ve onların etkisinde kalmış olanların yaklaşımı tüm bunlarda ya Sovyet emperyalizmini ya da Britanya KP emperyalizmini görmektir ve bunları ulusların özgürlüğünün ayaklar altına alınması olarak ilan etmektir.



3.3.3.1.5 Tüm bunlarda emperyalizm gören, enternasyonalizmin ayaklar altına alınmasını görenler, İran Kürdistanı ve Azerbaycanı’nda da ulusların korunmamasını, Şaha ve İngiliz emperyalizmine satılmalarını, ‘devlet çıkarının’ bu sefer de bu şekilde zuhur etmesini keşfederler. İkinci dünya savası sonrasında oluşan İran Kürdistanı ve Azerbaycan’ına SSCB’ye katılmaları, öyle yaparlarsa SSCB’nin kendilerini koruyabileceği, yoksa bu ülkelerden çekilmek zorunda olunduğu belirtilmiştir. Bu ülkelerin parlamentoları bu öneriyi reddetmişlerdir. Geri çekilmeyi en az altı ay geciktirmiş olan SSCB’ye geri çekilirken de geri çekilmemesini önermişlerdir. Bu önerinin yerine getirilmesi demek daha yeni savaştan çıkmışken ve bu sefer bizzat anlaşmaları çiğneyen taraf olarak İngilizlerle ve Amerikalarla savaşa girmek gerekecektir-hem de Sovyet olmak istemeyen iki parlamentoyu korumak için! Bu kabullenilmemiş, Kızıl Ordu geri çekilmiştir ve bu parlamentolar Şahın (ve İngilizlerin) saldırıları karşısında dağılmışlardır.
Baltık ülkelerinde bu ülkeler parlamento kararıyla SSCB’ye katıldıklarında SSCB bunları zorla SSCB’ye kattı işte bu emperyalistliktir denir.
İran Azerbaycan’ında ve Kürdistanı’nda parlamentolar SSCB’ye katılmak istemediklerinde bu ülkelerden çekilindiğinde SSCB bunları emperyalizme sattı denir.
Açıktır ki burada prensip ulusların özgürlüğü, enternasyonalizm ve dünya komünizminin zaferi değildir. Burada prensip burjuva ulusalcılık, Sovyet düşmanlığı ve Stalin ve Sovyetlere emperyalistlerle birlikte saldırmaktık.



3.3.4 Yukarıdaki yaklaşımın gözden kaçırdığı bir diğer husus Türkiye Cumhuriyeti olgusudur. Türkiye burjuva Cumhuriyeti sene 1920’lerde ‘Doğu Halkları’ arasındaki ilk burjuva cumhuriyettir (Çin cumhuriyeti malumdur parçalanmıştır, iç savaş konumundadır). Tüm doğu halkları hem doğrudan emperyalizmin kontrolünde hem de feodal sultanlarının ve de Müslüman uluslar iseler emperyalistlerle işbirliği yapan feodal imamlarının ve şeyhlerinin hakimiyeti altındadırlar. Cumhuriyet, askeri bir Kemalist diktatörlük olarak dahi sömürge doğu halkları açısından ileri bir adımdır. Doğu halklarını emperyalizmden koparmak, doğu halklarını emperyalizmden kurtarmak için çabalayan SSCB’nin doğu halkları için çok önemli olan bu örneği ve ilham kaynağını yukarıdaki fikirleri ileri sürenler gibi bir kenara atması ve onu koruma altına almak ve onunla mümkün olduğu kadar uzun bir süre emperyalizme karşı birlikte çalışmak için elinden geleni yapmaması düşünülemezdi.
Kemalist devrimin emperyalistlerle işbirliği halindeki Osmanlı hanedanlığını, bu hanedanlık tarafından temsil edilen emperyalist işbirlikçisi feodalleri ve Türk ve azınlık komprador burjuvaların iktidarını devirdiği, ve böylece doğu halkları için emperyalist işbirlikçisi yöneticilerinin devrilmesinde bir örnek ve ileri bir adımı temsil ettiği bilinir.
Aynı zamanda ortaya çıkan Türk burjuva cumhuriyetinin Kemal paşanın parlamenter şekillerle örtülmüş askeri diktatörlüğü olarak şekillendiği de bilinir.



3.3.5 Kemalin askeri diktatörlüğüyle de bağıntılı olan bir diğer husus da demokrasi sorunudur.
Emperyalizm çağında burjuva demokrasisi prensibinin, kurtuluş hareketlerinin bu prensibi savunup savunmamasının bu hareketlerin devrimci karakterinin belirlenmesinde kendi başına belirleyici olmadığı malumdur.
Dünya halklarının kendilerine karşı kurtuluş mücadelesi yürüttüğü emperyalist ülkelerde burjuva demokratizmi iktidardadır ve bu onları devrimci değil, emperyalist, gerici yapmaktadır. Aynı şekilde sömürge uluslar saflarında burjuva gelişmeye paralel olarak emperyalizmle işbirliği halinde olan burjuva ve burjuva demokratik eğilimler de ortaya çıkmaktadır. Yani ulusal kurtuluş hareketlerin devrimci karakterinin tespitinde burjuva demokratizminin varlık veya yokluğu kendi başına belirleyici olamamaktadır. Açıktır ki bu şartlarda belirleyici olan prensip kaçınılmaz bir şekilde pratik olmalı, yani somut olarak ele alınan kurtuluş hareketinin demokratik prensiplere sahip olup olmadığına değil, somut olarak ve pratik olarak dünya emperyalizmini yıpratıp yıpratmadığına, emperyalizme zarar verip vermediğine ve dolayısıyla da proletaryanın dünya emperyalizmine karşı savaşında proletaryaya destek olup olmadığına bakmak gereklidir.
Uluslar saflarında, en köylü ve kapitalist gelişme girdabına girmemiş uluslar saflarında bile komünist eğilimlerinin ortaya çıktığı şartlarda, komünizmin dünya çapındaki zaferinin tüm ulusların özgürlüğünü doğrudan ilgilendirdiği şartlarda bir ulusal hareketin devrimciliği konusundaki bu yaklaşım komünizmin gelişmesinden ve güçlenmesinden bağımsız olarak ele alınamaz, ve bundan bağımsız ele alınırsa doğru bir şekilde kavranamaz. Bu prensip, ancak emperyalizmin yıpratılması ve komünizmin güçlenmesi birlikte ele alınırsa bir anlam ifade edebilir.
Bu yedeklerin faaliyetleri değerlendirilirken emperyalizmin yıpratılması ve komünizmin güçlenmesi ikileminde, yedeğin faaliyetlerinin sonucu komünizmin emperyalizme kıyasla güçlenmesi olmalıdır.
Burjuva Demokratizmi değil!




4. KAYNAKÇA


1. http://www.azerbaijan.az/portal/ History/HistDocs/Documents/en/ 05.pdf
2. https://eudocs.lib.byu.edu/ index.php/History_ofTurkey: Primary_Documents
3. http://doc20vek.ru/taxonomy/ term/110
4. German Foreign Office Documents, German Policy in Turkey (1941-1943), Foreign Languages Publishing House, Moscow 1948